Aslen “halkçılık” manasına gelen Popülizm için, Atatürk devrimlerinde bulunan “halkçılık” tabiriyle ilişkisi olmayan ve direkt “halk yardakçılığı” dersek hiçte hata yapmış olmayız. Popülizmde siyasetçiler jargonunu ve söylemlerini temeline ben de sizdenim dediği halkın nabzına göre kurgular. Analiz ve tespitlerini halk temelli yapıp haklı ya da haksız talepler demeden usta demagoglar tarafından mağdur olan bizler (sizler ve bizler aynı saflardayız) ve karşımızdaki elitler diye saflara ayırarak başlarlar iktidar mücadelelerine. Bir toplumu oluşturan bireylerin eğitim düzeyi düşükse, kolektif yaşam mücadelesi konusunda bilinçli değillerse, ulusal bilinç yerine bireysel menfaatleri öne çıkarmış, yozlaşmış ve bilim dışı bir yaşam süren insanlar topluluğu haline gelmişlerse o toplumda popülizm çok kolay yeşerir.
Nasıl ve hangi koşullarda ortaya çıktığını izah etmeye çalıştığımız popülizmin de yine ne yapıla bilinirse etkisini yitirebileceğinin ipuçları da bu söylemlerin içerisindedir aslında. Popülist iktidarlar demokratik ortamlarda başlarlar siyasetlerine ve o demokratik düzenin tahlillerini iyi yapmakla başlarlar hedefledikleri iktidar yolculuklarına. Jan Werner Müller’in Popülizm Nedir isimli kitabında İtalyan demokrasi kuramcısı Norberto Bobbio’nun “demokrasinin tutulmamış vaatlerinin üzerinde yükseldiği” sözlerine atıfta bulunarak belirttiği gibi demokrasinin eksik ve işlemeyen yönlerinden gedikler açarak başlarlar yolculuklarına. Demokrasinin “halkın kendi kendini yönetebilme iradesi olduğu savını bir adım öne çıkararak onlara “bizim gibi sizden birini seçerseniz bu durum gerçekleşebilir” derler. Kaderinizin tayini yine sizin ellerinizdedir ve bunu ancak bizleri yani sizlerden birilerini başa getirebilirseniz yaşarsınız derler.
Popülist iktidarlarla baş edebilmenin yolları biraz evvel tahlilini yaptığımız doğuş nedenlerinde gizlidir. Örneğin popülistlerin halk için geliyoruz söyleminin oyunu aldıkları %51 dışında kalan kısmında halk olduğunu sorgulatabilecek argümanlarla onların karşısına çıkmak gerektiği kanaatindeyim. Öyle ya halkın çıkarları için mücadele ediliyorsa oy vermeyen halkı neden elt sayıp onları dışlıyor popülist iktidarlar? Elitler ya bahsedildiği gibi bir avuç zengin ve ayrıcalıklı sınıf değil ya da bizden olmayan herkes elittir. Kaldı ki popülistler her zaman ülkenin kaynaklarını bir avuç ayrıcalıklı sınıfın yediği iddiasındadırlar. Bu durum çoğunlukçuluğun işaretidir ve demokrasinin beklentileri arasında olan ve azınlığın da haklarının olduğu ve onların haklarının da korunması ve ifade edilip hayata geçirilmesi noktasında tam tersi bir eylem içerisinde olan bir durumdur. Popülizm çoğulculuk karşıtıdır. Çoğulculuğun yok edildiğini gösterebilmek ve dolayısıyla demokrasinin yara aldığını gözler önüne serebilmek te popülist eylem ve söylemlere karşı geliştirilebilir bir argümandır. Popülizmin bu dışlayıcılığı kendi açtığı yara olarak gözler önüne serilebilirse etki yaratır diye düşünüyorum.
Popülistler lider çizgisinde hareket eder ve doğru ve yanlışı sorgulamazlar. Her şey liderin iki dudağının arasındadır, lider dilediği anda elinin altında bulunan adalet mekanizmasını siyasi çıkarları için harekete geçirir ve birçok hakka el koydurabilir. Bu bakımdan liberal demokrasiye sahip çıkılarak ve dolayısıyla “doğa hakkı” diye tabir edilen “yaşam hakkı”, “özgürlük hakkı” ve “mülkiyet hakkı” kavramlarına saldırıları engellemek için popülist seçmene yaşamdan örneklerle durum gözler önüne serdirilebilir.
Popülizm demokrasinin içinde yaşayan ve mücadele edilmez ise çok büyük hasarlar yaratabilecek bir unsurdur. Demokrasiyi düzelttikçe popülizmin kökünün kazınabileceğini düşünüyorum. Karşı pencereden bakınca da aslında belki de popülizm demokrasinin diri kalmasını sağlayabilecek onu sürekli güncelleyip var ise açıklarını doğru tedavi yöntemleri ile kapayabileceğimiz bir araç ta olabilir. Popülistleri az evvel virüs gibi gördüğümüz için dışlayıp yasaklamanın da kesinlikle yanlış olduğunu ve o durumda daha da büyütüp tehlikesi ve zararlarının önü alınmaz bir hal alacağını ifade etmeliyiz. Demokratik kültür içerisinde eriyip tükenmelerini sağlayacak önlemler en doğrusudur. Yasaların içerisinde kaldıkları müddetçe diğer siyasi aktörlerden farklı ve “öteki” konumuna alınmamalıdırlar. Onları dışlayıp görmezden gelmek onları daha da kışkırtıp büyümelerine sebep verebilir. Bu bakımdan liberal demokrasiye önem vermeli ve eğitimde, sağlıkta, kültürde büyük adımlar atılmalı ve demokrasinin kök salmasında önemli rol üstlenen sivil toplum örgütlerine gerekli önemi vermeliyiz.